Eski Bir Dostla Yeniden Karşılaşır Gibi: Çalıkuşu

Klasikleri beyazperdeye veya televizyon ekranına uyarlamalar, hatta bunu bırakın sevdiğim herhangi bir romanın film senaryosuna dönüşmesi bile azıcık üzer beni. Okurken içine girdiğim dünyanın perdeye/ekrana yansımış halini görmek istemem. Zevk almayacağımdan değil... (Yüzüklerin Efendisi serilerini ya da Sefiller'i izlerken kendimden geçtim, zevk almamam ne mümkün!) Sadece, o yüzleşmeden korkarım. Orada hem kendi hayal dünyamda oluşturamadığım kareleri görmek (nedense bazı önemli kareleri es geçtiğimi, geçiştirdiğimi fark ederim hep) ve benim nefesimi kesen anların film karesinde yer alacak değeri görmediğini hissetmek de üzer. Hem diğer yandan, bence her romanla okuyucusu arasında özel bir ilişki vardır. Karakterler istediği kadar mavi gözlü, uzun boylu tasvir edilsin; sen ikinci bir imge yaratıverirsin anlatılandan farklı. Bu nedenle, dedim ya, bu karşılaşmaları sevmem. Yine de, yönetenler, uyarlayanlar, oyuncular benim hayalgücümün neresindeler diye usulca bakarım : )

Çalıkuşu ise bu yazdıklarımın bambaşka bir tarafında... Nedeni ise, okurken hissettiğimin bir hikayeden çok bir duygu olması ve televizyonda dahi izlesem içimde kendi dünyamdaki "Çalıkuşu"nun bir his olarak görmek istediğimi izlerken bana vermesi. Neyse, biraz anlatmak biraz da anlamak zor : ) Sanırım, en sevdiğim Türk romanı olduğundan... İlk kez, ortaokulda okudum bu eseri. Hem de kendimi çok kaptırdığımdan, çoğu zaman herkes uyuduktan sonra yatağımda gizli gizli. Babamın kitapları arasındaydı ve o kadar yıpranmıştı ki en az yirmi sayfası eksikti. Sonra, ilerleyen yıllarda tam dört kez daha okudum! (Evde kardeşimin aldığı yeni baskısı olmasına rağmen yine o eksik sayfalı eskisinden : ) ) Öyle bir hikaye ki, kitabın bitecek olması, az sayfasının kalması en az konusu kadar beni üzdü. Nitekim, TRT diziyi 90'lı yıllarda yeniden yayınladığında adeta televizyona mühürlendim.


Kanal D'nin bu sezon yayınlayacağı diziler arasında olduğunu duyunca, duygulandım ve heyecanlandım. Aklıma, Ahmet Altan'ın Turgenyev'in İlk Aşk romanıyla ilgili yazısı geldi. Ahmet Altan, İlk Aşk'ı ilk okuduğunda toy bir delikanlıymış hatırladığım kadarıyla ve bu romandan çok etkilenmiş. Daha sonra, bunu öğrenen bir okuyucusu ona kitabın son derece değerli bir baskısını hediye ettiğinde ise okumaya korkmuş, çünkü ilk gençliğinde okuduğu kitapta kendini genç aşık yerine koyarken bu yaşında o karakterin babası ile özdeşleşeceğini düşünmüş. Ne hissettiğini anlamak için kitabı alıp okumuştum ve çok sevmiştim. Bu da kitaptan bir alıntı :"Ah gençlik! Gençlik! Pervasızca umursamadan gidiyorsun kendi yolunda dünyanın bütün hazineleri seninmiş gibi; keder bile seni umutlandırıyor, acı bile alnına çok güzel oturuyor. Özgüvenli ve küstahsın ve "Sadece ben canlıyım, bakın!" diyorsun."

Çocukluk dostum Feride'ye, eski bir çocukluk pastası eşlik etti dün akşam.

 çalıkuşu

Bence ne büsküvi pastası eskir, ne de Feride rolünü oynayan onun güzelliğini kendinde bir parça gibi taşımaktan alıkoyabilir. Bu vesileyle, Aydan Şener'in gönlümüzdeki yeri her zaman farklı olsa da, Fahriye Evcen ve Burak Özçivit'in de doğru seçimler olduğunu belirtmek isterim : ) Ayrıca, dizi buram buram Çağan Irmak kokuyor ki benim için tam bir mutluluk nedeni!

İyi ki bu eserlerini bize bağışlamış rahmetli Reşat Nuri Güntekin. Gittiği yerde huzurla uyusun...


Televizyon Kanallarına Not: Tam da böyle bir dönemde, Yeşil Gece adlı eserini de dizi ya da filme dönüştürecek cesaretinizin olmasını dilerim...

Yorumlar

Popüler Yayınlar